Terapi Notları : Yalnızlık


Hepimizin zaman zaman içinde hissettiği, bazen itiraf bile edemediği, bazen kaçmaya çalıştığı, bazen de yakalanıp hayatın tam ortasında ağlayarak birini aradığı o duygu: yalnızlık. 

Psikoloji bilimine göre yalnızlık, etrafında birinin olmamasından ya da bir arkadaşımızın olmamasından başka bir şeydir. Yalnızlık ve tek başınalık burada ayrışır. Tek başına olsa da yalnız hissetmeyebilir insan. Yalnızlık daha çok duygusal olarak hissedilen, ruhsal olarak yalnız olma durumudur. Etrafında çok kişi olsa da, birçok arkadaşı bulunsa da insan kendisini yalnız hissedebilir. Ya da öyle bir an gelir ki, akşam vakti eve dönerken birden bire yalnızlık hissi tetiklenebilir. Bu noktada hissettiğimiz yalnızlığın anlamı aslında derin ve güvenli bir bağ kurduğumuz birinin olmadığını hissetmek demektir. Ait hissettiğimiz bir yer, biri ya da birileri olmaması durumudur. Dolayısıyla aslında ihtiyacımız olan bağlanma ve aitlik hislerini karşıladığımızı hissetmediğimiz anlamına gelir. Hissetmediğimiz kısmı burada önemli çünkü bazen gerçeklerle hislerimiz farklı olabilir. Ne diyor şarkıda: Gözümün gördüğü ile göğsümün bildiği bir değil. 


Etrafımızda insanlar olabilir, arkadaşlarımız olabilir, sevgilimiz, eşimiz olabilir ama yine de yalnız hissedebiliriz. Sahip olduğumuz ilişkilerde bir sorun olmasa da biz yalnız hissediyorsak bu daha çok içsel bir şeylerin tetiklendiği anlamına gelir. O derin bağı ve güveni, geçmişte yaşadığımız olumsuz deneyimler sonucunda kimseye güvenmeyerek hissedemiyor olabiliriz. Birine rezil olmamak ya da daha sonrasında bize karşı kullanılır korkusuyla kalbimizi açamadığımız ilişkilere sahipsek elbette yalnız hissetmemiz de çok doğal olur. Çünkü aslında biz, karşımızdaki gerçekten güvenilir biri mi diye bakmadan kendimizi güvensizlik ve yalnızlık hissine hapsetmiş oluruz. Evet, elbette insanlar bize kötülük yapabilir, en yakınlarımız dahi güvenimizi kırabilir fakat bu durumdan kaçarak korunamayız. Kalbimizi gerçekten açtığımızda kimin güvenilir hareketler yaptığına kimin ise yapmadığına bakarak korunabiliriz ve böylece bizler için gerçekten iyi insanlar seçebiliriz. 

Duygusal yalnızlık haricinde zaman zaman kendi başına kalmak aslında insana kendisini tanıma ve gelişme imkanı sağlar. Kendimizle zaman geçirmek sandığımızdan değerlidir çünkü kim olduğumuzu, neyi sevdiğimizi, neyi sevmediğimizi bilebilmeye alan tanır. Kendini bilmek, kendini tanımak demek, bir sosyal ortamda daha iyi vakit geçirebilmeyi de sağlar aslında. Ufak bir örnek verecek olursam; örneğin arkadaşlarınızla bir yere gittiğinizde nereye gidelim diye konuşup plan yaptığınız gündelik ve basit bir olayda bile zorlanabiliriz eğer kendimizi tanımazsak. O an nereye gitmek istediğimizi, nereyi sevmediğimizi ayırt edemez, kendimize ve isteklerimize nasıl bakacağımızı bilmediğimiz için ne söyleyeceğimiz konusunda da kararsız ve çekimser kalırız. Kendimizle vakit geçirdiğimizde ve bunu yalnızlık olarak yorumlamak yerine kendimizle ilgilenmek olarak değerlendirdiğimizde özgüvenimizi de geliştirmiş oluruz. Dolayısıyla sosyalleştiğimizde de kendimizi daha iyi ifade edecek gücü ve cesareti kendimizde bulabiliriz. Bir yandan da, problemlerimizi de dile getirmekten korkmadan cesaretle sorunlarımızı paylaşabiliriz çünkü biri tarafından terk edilip de kendimizle kalmak bir felaket gibi gelmez gözümüze. Kendimizle vakit geçirebildiğimizde kendimizi sevmeye de başlayacağımız için, biri bizi terk edecek olsa da, bana iyi gelmeyen biriyle olacağıma kendimle iyi gelecek şeyler yaparım diye düşünebiliriz. Yani kendimizi önceliklendirir, kendi iyiliğimizi düşünürüz. Kendimizi seçmiş oluruz. 

70 yaşımıza geldiğimizde bulduğumuz hiçbir şey bizi tatmin etmeyecek, sahip olduğumuz kalplerden başka. Gerçek kalplerin değerini iyi bilmek için ise önce kendi kalbimizi keşfetmemiz ve onun değerini bilmemiz gerekmekte. Yoksa hiçbir şey ısıtmaz bizi, hep yalnızlığın o soğukluğunda kalırız. 


Ceren Öztürk Tığlı

Yorumlar