Terapi Notları: Gerçekler






Psikoloji bize yalnızca pozitif şeylerden bahsetmez. Yalnızca bizi iyileştirmeye odaklanmaz. Bazen de hastalığa, semptomlara odaklanır. Gerçeklere odaklanır. Bu yüzden şimdi gerçeklerden bahsetme vakti. 

    Farklı meslek kolları için de hayat ve yeni mezun biri olmak kolay değilken, psikoloji yeni mezunları için hayatın çok daha zor ve beklentilerle dolu olduğunu düşünüyorum. 4 yılda bitirdiği psikoloji lisansının yanında (ki, kimimiz için hazırlıkla birlikte bu süre 5 yıl), terapi yapabilmek için mutlaka yüksek lisans istenmekte. Yüksek lisans ise lisans okumak gibi burslu şekilde birçok seçeneği bulabileceğimiz bir eğitim değil. Günümüzde ise ücreti vermeye kalksa kimsenin veremeyeceği ücretler söz konusu. 300-500 bin liralardan bahsediyorum ki bu, mezun olup yalnızca asgari ücretle çalıştırılan psikoloji mezunlarının karşılayabileceği bir ücret asla değil. Meslek, bununla da yetinmiyor. (Meslek mi demeliyim, ülkemizdeki şartlar mı, emin değilim ama…) Oh be, klinik yükseğimi de yaptım, artık klinik psikologluk yapabilirim, terapist olarak çalışabilirim diye sevindiğiniz an, iş ilanlarında belli koşullar dikkatinizi çekiyor. En az bir ya da iki ekol eğitimi istiyor çoğu klinik. Sanki yüksek lisansta nasıl terapi yapılacağını öğrenmemişiz gibi. O ekol eğitimleri de en az 15-20 bin lira. Psikoloji mezunu herkesin zengin çocuğu olduğunu düşünmüşler ki, yanılmışlar. Hadi diyelim o eğitimleri de aldınız. Binlerce lira borcun içindeyken elbette işinizi yapabileceğiniz bir yer arıyorsunuz. Fakat klinik ilanları birkaç ayda bir ancak veriliyor. Hastanelerde ilan bile yok. Torpiliniz yoksa şansınıza küsün. Boş kalmayayım, kendim danışan alıp az da olsa para kazanayım diyorsunuz, size insanların layık gördüğü rakamlar 300-400 lira. Yüzlerce bin liralar döküp emek verdiğiniz mesleğiniz için insanlar size biraz bile parayı layık görmüyor. 


     Bu noktada ekonomik olarak gerçekten durumu olmayanları tenzih ediyorum. Durumu olmayan kişiler için her terapistin zaten uygun ücretli kontenjanı bulunmakta. Bahsettiğim kitle, dışarıda yemeğe verdiği parayı size layık görmeyen, terapiyi yalnızca konuşup rahatlamak olarak gören kitle. Zaten o kitle aynı zamanda “konuşuyorsunuz, başka ne yapıyorsunuz ki?” diye gördüğü için size çok para vermek istemiyor. Gözünde değersizsiniz çünkü. Tüm bunların sonucunda siz de el mecbur, kendi işinizi yapmayacağınız bir işe razı oluyorsunuz. Asgari ücrete, parasız kaldığınız, koşturup yorulduğunuz ama emeğinizin karşılığını asla almadığınız, en sonunda da tükendiğiniz işlere razı oluyorsunuz. Çünkü büyüyorsunuz. Çalışmak gerekiyor, evleniyorsunuz, para gerekiyor… Arkadaşlarınız size aldıkları imkanlardan, kazandıkları paralardan bahsediyor. Siz ise, üniversitede öğrenciyken öylesine bir iş bulmuş gibi hissediyorsunuz. Oldukça acemi hissediyorsunuz. Oldukça küçük. Hiç yetişkin gibi değil, hiç mutlu değil. 

    

    Klinik alanda kendinizi ilerlettiğinizi düşlediğiniz o hayalleriniz oldukça uzakta kalmış durumda. Gerçekleştirebileceğiniz bile meçhul. Tüm bunlar arasında, topluma yardım etme, biraz bile iyi gelme potansiyeliniz kayboluyor. Öncelikle kendiniz tükenmişken, bir başkasına iyi gelemiyorsunuz. Zaten meslekten uzakta olduğunuz için de deneyim dahi edinemiyorsunuz. Tüm bu durumlar arasında DSM’e Psikolog Depresyonu ya da Psikolog Tükenmişliği diye bir hastalık eklenmeli sanırım. Çünkü tüm bu şartlar arasında, sevdiklerinizle bir tiyatroya bile gidemeyeceğiniz günler arasında tükeniyorsunuz. Neden okumuş olduğunuzu, neyi öğrenmiş olduğunuzu, neden tez yazmış olduğunuzu, neden çabaladığınızı unutuyorsunuz. Kendinizi de. 
    

    Olan tüm durumlardan şikayetçiyken, isyan ediyorken, bağırmak çağırmak istiyorken; çözümsüzlüğün ortasında içinize kapanıyor ve sessizleşiyorsunuz. 
O duvar yazısındaki gibi: bir mucize olsun. 



Ceren Öztürk Tığlı


Yorumlar